Cem Yılmaz’ın GORA ve AROG filmlerinin kahramanı Arif geri dönüyor. Ocak’ta vizyona girecek Arif V 216 için 150 kişilik teknik ekip ve 3 bine yakın yardımcı oyuncu kadrosu çalışıyor. Setin son günlerinde Cem Yılmaz, Ozan Güven, Zafer Algöz ve filmin diğer kahramanları merak edilenleri anlattı.

Cem Yılmaz’ın yeni filmi Arif V 216’nın çekimleri tamamlandı. Hazırlıkların başladığı ilk günden bugüne kadar sosyal medyadan detayları paylaşılan filmin ilk kareleri de yayınlandı.

HT Pazar’dan Ece Ulusum Arif V 216 setinde merak edilenleri yazdı:

Kıvanç Baruönü, “Bir film 60’larda geçiyor olsa tam olarak nasıl yansıtırız diye düşünüp ona göre derleyip toparladık” diyor. Cem Yılmaz ekliyor: “Şakayla karışık bütün dönem arabaları, kıyafetleri, toka, gözlük ve eşyaları bizde. Biri 60’larda geçen bir film çekmek istese gelip bizden rica etmesi lazım…”

Arif V 216 filminin fragmanında bir uzay gemisi ve 216’yı (robot) görsek de anlayacağınız üzere film uzayda geçmiyor. Hikâye İstanbul’da, 1960’larda…

G.O.R.A.’da Ceku ile birlikte eski Türk filmlerini izleyip hüzünlenen 216, insan olmak istiyor. Bu uğurda, “Robot diyorduk ama adam çıktın sen” diyen dostu Arif’in yanına gidiyor. Ama 216 dünyayı Türk filmlerinden öğrenmiş, aradığı şeyse geçmişte…

“G.O.R.A.’da Bizans prensesini alır gibi gezegenden prensesi aldım” diyor Cem Yılmaz, “İkinci öyküde karımla bir maceram yok. Elim de gitmiyor karımla bir macera yaşamaya!” (Gülüyor).

Filmi anlatırken sık sık “Bir çeşit insan olmak isteyen Pinokyo hikâyesi” olduğunu söylüyor. Ozan Güven de “Afişin altında ‘İyi insanlar yalnızca filmlerde mi olur?’ yazıyor ya, filmde de bunun cevabı var aslında” diyor. “Ama bir şey söylemek için değil, eğlence filmi sonuçta…”

Anlattıklarına göre böyle bir film yapmak yıllardır akıllarındaymış. Cem Yılmaz ve Ozan Güven, Arif ile 216’nın maceralarını animasyon yapmayı düşünmüş ama proje geçen 10 yılda sinemaya ve bu konuya evrilmiş.

“Arif’in devam filmini yaptık A.R.O.G.’da. Bu ondan farklı. Devam filmi gibi düşünmeyin. Sıfırdan başlayan bir hikâye” diye devam ederlerken yanıma Zafer Algöz oturuyor; akabinde masadaki kajuya dalıyor… (Kaju da ağırlama adabında 21. yüzyılın Türkiye’si olmalı!) Ozan Güven, Fi’den sonra bu filmin çekimlerine hızlı bir giriş yapmış. Cem Yılmaz durumu şöyle tarif ediyor: “İlk filmi izlememiş genç bir kız diyor ki ‘Robotu Can Manay mı oynuyormuş?’ Öylesi de var…”

“60’ların İstanbul’unu nerede göreceksin? Ya benim gibi bir senaryo uydurup gideceksin, filminin içinde gezeceksin ya da bir sinema filmi izleyeceksin” diyen Yılmaz’ın aktardığına göre, filmin dönemi tam anlamıyla yansıtabilmesi için senarist Yiğit Güralp’le film ekibi kaynak araştırması yapmış.

Güralp bu filmin senaristi değil tabii, senaryo Cem Yılmaz’da. Güralp araştırmada yardımcı olmuş. Özellikle Mimar Sinan Üniversitesi’nin arşivinden faydalanmışlar. Dönemi belirledikten sonra kurguyu gerçek olayların içine yerleştirmek için o dönemden bazı olaylar da lazım elbet.

İş sadece kurguda değil, kostümden o dönemin müziğine birçok detay düşünülmüş. “Kostümler bire bir gerçek” diyor Yılmaz. “Filmde Zeki Müren’i giydireceğiz, o zaman 1969’da Zeki Müren ne giyiyorsa o lazım. Çok komik bir şey var. Bir oyuncu babasıyla ilgili ‘Babam o renk giymez, mümkün değil’ dedi. Biz de fotoğrafı gösterdik, ‘Ha giymiş’ dedi sonra…” Kostümden sorumlu Baran Uğurlu epey uğraşmış.

Filmde kendisini Farah Zeynep Abdullah’ın canlandıracağını öğrenen Ajda Pekkan ise kendi kıyafetlerini verip kirpiğine kadar detaylarda neler olabileceğini anlatmış. Oyuncular da böyle seçilmiş zaten.

Sadri Alışık, Ayhan Işık, Ajda Pekkan ya da Zeki Müren gibi isimleri canlandıracak oyuncular belirlenirken sadece yetenek değil fizyolojik benzerlik de göz önünde bulundurulmuş. Gerçi Ozan Güven’in bu konuda itirazı var!

Cem Yılmaz “Şükrü’ye Ayhan Işık kostümleri ayarlanırken Ozan ‘Hayır, ben Ayhan Işık’a daha çok benziyorum’ dedi. 2 saat ısrar etti” diyor. Güven de itirazını sürdürüyor: “Hâlâ iddia ediyorum, ben Şükrü’den daha çok Ayhan Işık’a benziyorum!” Derken arkasında önce Sadri Alışık’ı canlandıran Mert Fırat sonra da Şükrü Özyıldız beliriyor. Şakayla karışık omuz silken Ozan Güven’i izlemek sette de lezzetli.

Mert Fırat başka filmler için çalışırken kadroya girmiş, Sadri Alışık’ı canlandırma fırsatını kaçırmak istememiş. Bu rolde onu görmek izleyici için de bir şans olacak. İnsan canlandırdığı karaktere ancak bu kadar benzer. Birkaç soru sorduk, sanki o değil Sadri Alışık yanıtladı. Omzu düşük, tek kaşı havada, sesi her daim muhayyer kürdi makamında; neşeli bir nakaratta bile hafif kedere meyilli…

Kerem Alışık da Fırat’la karşılıklı oynadığı bir sahnede epey duygulanmış. Filmin kurgusu gerçek hikâyelerle, özellikle de bu ince detaylarla bağlanınca güzel oluyor.

Güzel demişken; bu ekibin önemli bölümünün hep bir arada olduğu bir filmografi oluştu artık. Türk sinemasında ciddi bir etkileri var. Ortalamaya bakıldığında, hepsi farklı kitleler tarafından çok seyredilen yapımlar. Üstelik farklı denemeler yapıyorlar. 60’ların Türk popu gibi arayıştalar; Beatles, Anadolu pop, Batı Avrupa sound’ları ve makam müziğinin etkileri bir arada…

ZAFER ALGÖZ:
Renkler zamanla kayboldu

“Siz filmin geçtiği dönemi en net hatırlayanlardansınız. Neleri özlüyorsunuz, o zamanlar neler yapardınız?” diye sorunca Zafer Algöz, avucundaki son kajuyu ağzına attı, bıyığını işaret ve başparmağıyla düzeltip anlatmaya başladı: “O zamanlar o il senin bu il benim dolaşırdık. Bir yerde değildim, İstanbul’da da değildim. Her şey daha güzeldi sanki. Bilmezsiniz siz, radyolu dönem demek daha doğru olur. Ne bileyim, şimdi sette falan da dolaşınca renklerin zamanla kaybolduğunu görüyorum. Kıymet nedir pek bilinmiyor gibi…” Her şeyin fiyatı biliniyor ama değeri bilinmiyor deyince ben, “Tam da öyle” diyor. Oradan lafı Ozan Güven alıyor, yapay zekânın gelişiminden söz ediyor. O satrancı anlatıyor ancak şarkı sözü yazan, insanların hoşuna gidip gitmeyeceğinin sağlamasını yapan senarist yapay zekâlar bile geliştirildi. Yine de hiçbiri 216 kadar iddialı olmadı, insanları yenmek değil de insan olmak isteyen robot…

SEDA BAKAN:
Aralarında sırıtmamak için elimden geleni yaptım

“Cem bana rolü teklif ettiğinde başkalarıyla görüşmesin diye onlara ‘İkinizin yanına en çok ben yakışırım’ dedim” diyor Seda Bakan. Onun karakterinin adı Pembe Şeker, hayatı toz pembe gören bir kız. 1969’da yaşıyor… Ama kızın gözleri görmüyor, Yeşilçam karakteri. Hayatına Arif ve 216 giriyor. Ve sözlerini şöyle tamamlıyor: “Hayatımdaki en iyi işlerden bir oldu. Herkesin birbirini çok iyi tanıdığı bir kadro. Aralarında sırıtmamak için elimden geleni yaptım.”