Aşk hep bildiğini yapmıştır…

Evli de olsan, bekar ve özgür de olsan yönetir insanı. El kol bağlanır; ferman dinlemez.
Ama..
Kandırmaca….
Aldatmaca….
Yalan…
Entrika…
Biriyleyken (evliyken bile demiyorum), öbürüne (ona da evli demiyorum)
Onu seviyormuş gibi yapıp ta öbürüne Ve hem de o ‘öbürü’ diğerine yürürse bunun hiçbir yerinde sevgi sevda, hatta her şeyden muaf olan aşkı  bulamadım. Hatta sevdayı da, sevgiyi de onca aradım buradan , bulamadım..
Çünkü aşk, parmaktaki yüzüğe bakmasa da tekil bir alandır, üçüncü kişiyi barındırmaz.
Tek kişiyi seçer. İki kişiye aşık olunmaz.
Sevgi ise, saygılıdır, entrika yapmaz, severmiş gibi hiç yapmaz, onur eder, hayattaki en büyük desteğidir
taşıyanın, taşıtanın…

Geriye sevda kalıyor.
Hani şu nefes nefese, göğüs göğüse, destansı sevda.
Onurlu ve yalnızca sevdiceğine boyun eğen tutsaklık. Hani şu çoluğunu, çocuğunu, kısaca dölünü Sakınmadan  ve yürekten çoğalttığın, el ve söz değilmeyecek durum…
‘Ana’ olanın, niyeyse hemen her durumda birdenbire toplumumuzda aklandığı durum..
Her eğrisinin, çirkinlik ve çarpıklığının affedilip unutmaya nerdeyse yemin edilen kavram.
Adeta anne olanın olmayanla, aynı eğrileri yaptığı halde bile ayrıştırılan konum.

Gülben Ergen olayı bomba gibi ortalığa düştüğünde sinsice gülümsedim.
Herkes kafatası avcılığına hep aynı temelden çıktı. Çoğumuz ‘evli kadının evli adamla eşini aldatması’ kavramının zevkli hırsını almaya kalktık.

Bense hafıza kaybımız ve yanılgılarımızı gözden geçirdim yeniden.
O hep aynıydı aslında. Anne olmadan önce de belden aşağı defalarca vurmuştu.
Biz unutmuştuk sadece…

Kimdi ve ne yapmıştı eskiden Gülben Ergen?

Hafızamı kurcaladım biraz.
Eksiğim ve yanılgım olabilir, ama fazlası olduğunu kendisi kanıtlamalı gerekiyorsa.
Bu camia kimi şeylerin anımsanmasını istemese de yaşanmış gerçeğin geri dönüşü yoktur.

Boyu ve orantıları ideal olmasa da kendini podyumlara, olmadı fotoğraf stüdyolarına atmış, mafyözik ilişkisiyle
nam salıp, onca çabasıyla Huysuz Virjin’in  gölgesinde, ekran önünde sahne alarak yıldızını yakalamaya çalışmış
ve bir dönem Hülya Avşar’la ortak stratejisinde danışıklı ‘rekabet’  uygulamasında kendisini parlatırken, o dönemin tabiriyle ‘muzır’ kasetini bir şantaj sonucunda polis memuruyla birlikte baştan sona izlemek zorunda kalarak manşet olmuş, Hatta şarkı söylemeyi bir türlü öğrenemediği için kimi ustalardan fırça yemiş, buna rağmen yılmamış bir sanatçı…

Gerçi bizim ülkemizde mikrofon tutmayı öğrenene sanatçı deniyor.

Bu hanımefendiyi takdir edebileceğim yanı da var elbet.

Hiç vazgeçmedi..
Çok çalıştı… uğraştı.
Şöhretin dikenli yolunda heryere ve bulduğu herkese tırmandı.
Hani ‘tırnaklarıyla geldi’ deriz ya..  işte o tırnaklar onunkiler.

Yıllarca sabahların köründe kalkıp, malum kanal ve sonrakilerin sabahları patlıcan kızartmasını, dolgun yanakları
Ve yapılı uzun dişleriyle gülümseyerek anlatıp ve belki de ilk kez ‘başı bağlı’ masum ve evine ihmalkar kadınları kucaklayarak Halkın nezdinde yıldızını parlatmayı başardı.

Siz bunları yalnızca Seda Sayan’ın yaptığını sanıyorsanız aldanıyorsunuz.

O; Seda ablasından hem öğrenmiş, hem de ona anlı şanlı öğretmiştir.

Elbette bu esnada halkımız ‘muzır’ kaseti de, mafyözik ilişkisini de, yasak ilişkilerini de,

Hatta dostlarının bile elinden aldığı beraberliklerini de bir çırpıda unuttu.

Ekranın büyülü gücü çalışır her durumda ne de olsa…

Kısaca; Maksim Gazinosu ve Huysuz Virjin projelerini de sayarsak Gülben Ergen’in ‘yıldız’ olma yolundaki en büyük atılımını Mustafa Erdoğan’la tanışıp onun sayesinde sahnede ilk kez sanat yapmayı başararak gerçekleştirmiştir.

Kabul etmeliyimki gerçek ve yegane esaslı işiydi.

Ne varki; hafıza kaybın sahip toplumumuzun medya ayağı da müthiş unutkandır.

Gülben Ergen’in Hülya Avşar’la birlikte gündemde olma stratejisinin sonucunda ne ilginçtirki,

Hülya Avşar’ın bugün hayatta olmayan annesi Emral Avşar tüm imaj ve strateji uzmanlığıyla bir

öneride bulundu….

Belki de başlangıçta sevmiştir, bilemem ama akıllıca olan bu öneriye göre Mustafa Erdoğan’la evlenmesi
Onu yaşamının muhteşem ‘iş’birliğini ve sosyal medya önünde ve toplumsal adıyla ‘günahsız’, arlı, geçmişin kirlerinden soyunmuş ve hatta ‘sanatçı’ ünvanını kazandıran bambaşka bir Gülben algısına kavuşmuş bir yıldız yaptı.
Gülben Ergen; Mustafa Erdoğan’la evlenerek kıdem ve kategori değiştirerek değerli bir proje paketine dönüştü.

Çocuk sahibi olmasının güzelliğiyle arındı, geçmişinin unutulmasını sağladı ve hatta çocuklarla ilgili projelerin
bile yüzü oldu çıktı. Aslında bu noktada onun başarısını kutluyorum. Zira; artık medyayı yönetme ustalığına
kavuştuğunu kanıtladı bizlere..

Artık o; nur nimet, arlı doğru bir anneydi…

O kadar popüler olduki, gazozdan şarkılarını ve kendisi emek ve yatırım yapmış gibi görünen projelerini tüm hafıza kaybımızla ayakta alkışladık. Sabah şekerleri gibi sahte gülümseyişine imza günleri düzenledik.

Bugün maske düştü…

Onun yalnızca bir yüzü de olsa bugün su yüzüne çıkanla gerçeğini gördük.
Konu malum. Aysberg’in görünen küçük ama güçlü kısmı bir anda bize gerçek yüzü gösterdi..
Herkes evlilik aldatması üzerinde konuşuyor ama bence sorun o değil. Başlangıçta dediğim gibi; ortada aşk, sevgi, sevda gibi yüce kavramlar görseydim savunurdum.

Oysa ortada çok daha büyük bir sorun var.
Onun çabası ve kendi ellerimizle yarattığımız bir yıldızın kökten sorunları var.
Ne yazıkki onca hayran kitlesi olan bu kişinin aynı zamanda ‘rol model’ diyebileceğimiz örnek olma yükümlülüğü var. Yıldız olma, eş olma, anne olma, sahnede güç olma, kitlesel sürükleyicilik gibi yeti ve sorumlulukları var.

Bizler ne yazıkki birkaç ayda olan biteni unuturuz. Bence onun en zor sınavı bir anne olarak bunca Yalan dolanı ve maskeyi çocuklarına bugün ve yarınki hergün anlatabilme zorluğu olacaktır.

Onu manen de olsa linç etmeye gerek yok, onun en büyük acısı, yükü ve cezası anneliği olsa gerek.Ayrıca çok üzülerek söylüyorum ki, bu olay o masum çocuklarının taşıması gereken, haksız bir yükolacak belki ömür boyu.

Uzun lafın kısası; kimse anne olunca arınmıyor, dokunulmaz ve kutsal olmuyor ne yazık ki
Yani;  artık anneliğe güvenmeyin. Birini anne oldu diye hak etmediği payeleri vermeyin, duyguları beslemeyin, aldanmayın…

Anne olmamış nice onurlu ve gerçek sanatçıları hatırlayın bir an için ve nice onuru için ödün vermemiş gerçek sanatçıları…

Fırsat bulanlar dökülüp hatırlattılar bir kısmını, bunlar Gülben Ergen’in canını yaktıklarıydı çoğunlukla.

‘Anne’ olmadan önce yaptığı eğrilerin bir kısmını