Hep düşündüğümüz ve bir türlü anlam veremediğimiz şeylerin başında, ” Neden bazı insanlar başarılı olursa diğerleri olamaz”? Sorusu gelirdi aklıma. Başarılı olanların sahip oldukları bazı nitelikler vardı. Kuşkusuz bu niteliklerin en önemlisi, onların güçlü hayal yetenekleriydi. Tabi bu ailede birbirlerine bağlı olmaları ve birbirlerini sevmeleri. Onların ideallerini ve amaçlarını önce hayal ederek, sürekli canlı tutarak hayallerini gercekleştirebileceklerini inanarak başarılı olmak için umut yolculuğunda ilerlediler.
    Oysa Belirsiz bir hayal, hiç bir amaca sahip olmadan çalışmak isteyipte, el freni çekili bir arabayı kullanmaya benzerdi.
Sanırım anlamışsınızdır. Bir insanın elinden hayallerinin alınmasının ne demek olduğunu. Çocukluğumdan beri çalışmak hayalimdi ne okuyabildim ne de Hayallerimin peşinden gidebildim. Küçük yaşta engellerle tanıştırıldım ve onlara takılı kaldım. Çocukluğum Gençliğim kısacası hayatım koca bir hiç oldu.
       Mutlu etmeyi iyi bilen insanlar neden hep mutsuzdurlar…
Bilirmisiniz;
Çünkü içlerinde biriktirdikleri sevgi çok fazladır, sevdiklerine aşırı kıymet verirler.
Öyle ki; kalplerinde bir terazi kurulabilse, ve orada tuttukları insanlar bir kefeye konulabilse, diğer kefeye konacak hiç bir şey ağır gelemezdi. Bu yüzden de sevdikleri kadar sevilmek pek mümkün değildir. Değer verdikleri insanların mutlulukları için yapamayacakları hiç bir şey yoktur. Sevdikleri insanlara sürprizler yapmak onlara moral vermek ve hayatlarını daha eğlenceli hale getirmek yaşam tarzı haline gelmiştir. O kadar mücadeleci dirler ki tüm enerjilerini sevgilileri için harcarlar. Karşısındaki insanlar belli bir süre sonra hazıra alışırlar. Bir insanın üzülmesine asla dayanamaz lar. Ya hemen gönlünü almaya çalışırlar, yada üzüntülerine çözüm bulmak için çaba harcarlar. Ee tabi bu kadar çok sevmeyi ve mücadele etmeyi bilen bir insan doğal olarak karşısındaki insanlardan da aynı gayreti bekler.
Keşke sevgide adalet olsaydı. Sevdiği kadar sevilebilseydi
Herkesi mutlu edebildiği kadar mutlu yaşardı…Ben herkesi mutlu etmeye çalışırken sevdiklerimi kaybettim. Onları sevdikçe, değer verdikçe kendime olan sevgimi, değerimi, özbenliğimi kaybetmişim farkında değildim. Yıllar sonra bir hayalimin peşinden gitmek isterken kendimi yerle yeksan bir şekilde buldum herseyimi kaybetmiştim. Allahın tokatı balyoz gibi inmişti bana, kendimi sorgularken buldum kafamın içinde deli sorular, bana neler oluyordu derken kendimi birşeyler araştırırken buldum. Anladım ki ilahi planın bir parçasıydı bunlar.
        Bazen herşeyin bittiğini düşündüğümüz kritik bir anda gerçekleşir ilahi takdir. Çeşitli kaynakları devreye sokarak kaderimizde yeni bir sayfa açmamızı ister. Daha üst seviyede aydınlanmamız bizim yaşam yıldızımızdır. Karşımıza çıkan hiç bir olay ve hiç bir insan tesadüf değildir. Her tesadüf farkındalık katar hayatımıza, bazen de HAYAT acılarla yoğurur bizleri, bu kötü olduğumuz anlamına gelmez, bilakis nerede ve ne zaman başkalarına iyi olduğumuzu bırakmamızı sağlar.
          İnsan sözünü yağmur gibi yumuşakça indirmeli kulaklara, kırıp dökmemeli, damla damla söylemeli ve ince ince sevmeli der; RUMİ
     Günümüzde zor şartlar altında yaşamını idam ettiren insanlar. Değişim dönüşüm sürecinde, tekamül yolculuğunda ilerlemek oldukça sıkıntılı geçmekteydi. İradesi güçlü insanlar, bir nebzede olsun biraz da zorluklarla savaşırken, bir kesim insanlarda psikolojik olarak çöküntü içerisine girdiler. Süreci atlatmak kolay değil elbette.
      .
       Atalarımızdan gelen yükler, frekans, ezelimde, ebedimde tüm nesillerimizde ki, zaman, mekan, boyut farketmeksizin, atalarımızdan olan bağlantımız, bizlerin yükselmesini engelleyen, tüm bağlılıklarımız, tüm özdeşmelerimiz, düğümlerimizi, köklenmemizi, çıkmazlarımızı onlardan bizlere aktarılan, empatik algılarımızı, kimliğimizi, duygu, düşünce ve davranışlarımıza, travmalarımıza, endişe, kaygı, huzursuzluk ve korkularımız, kıtlık ve kurban bilincini, yargılarımızı, kök inançlarımızı, karmalarımizı, her birinin her hangi bir seviyede, yapmış oldukları, söz, sözleşme, yemin, ant ve anlaşmaları, ah, lanet, beddua, göz, nazar, büyü, stres ve tüm negatif enerjileri, onların yarım kalmış deneyimlerini olan sadakatimiz, onlara ihanet edememek adına kendimizi sabotaj ettiğimiz, onlara yardım ederken kendi özümüzü görememe…onların yaşam stilini kopyalayıp tükenmişliklerimizi, miras bağlılıklarımızı, yapmış oldukları haksızlıkları, suçluluk ve affedememnin korkularını, bizlerde oluşturan blokajlar, düğümler ve direnişler… onlardan gelen yıkıcı davranış modellerini daha annemizin karnındayken bizlere aktarılıyor olması…
       Maksat burda geçmişi yargılamak değil, yargılarsak bu varlığın  kaynağına isyan etmek olur. Yaşanılan her ölümsüzlük, yaşamamız ve öğrenmemiz gereken derslerdir. Unutmayalım ki HAYAT bir sınavdır…
        Burada ki amaç; HAYAT’ın içinde  olmadık anda, olmadık olaylarla karşılaşıyoruz. Ne kadar üzücü olursa olsun, en kötü tecrübe de bile bir ışık, bir ders vardır. İsyan; yapılması gereken en kolay eylemdir. Yaşanılan her şeyin bir sebep ve bir sonuca bağlanmasını idrak edebilmektir. İçinde bulunduğumuz yaşam ve ölüm dönüşünün dışına çıkabilmek için yaşanılan her bir tecrübe çok kıymetlidir.
         Bu HAYAT yolculuğunda  insan kendisini sevmesiyle başlar. Keder ve acının gerçeğine aykırı bir yaşam sürmekte olduğuna dair uyarılardır. Bir insan kendisini sevmeye başladığında, ÖZGÜNLÜK  düzeyine geldiğini farkeder.
         Farklı bir HAYAT’ı arzuladığını bıraktığında etrafındaki her şeyin kendisini büyümeye çağırdığını görür ve OLGUNLUKLA atılan adımda koşullar ne olursa olsun, doğru zaman ve doğru yerde, her şey tam olarak doğru anda gerçekleştiğini görür. O halde sakin kalınmalı ki ÖZGÜVEN yükselsin…
         Gelecek için büyük projeler üretmenin, HAYAT akışında daha iyi bir yere gelebilirim düşüncesi, insanın zamanını çaldığını gördüm. Şimdi yalnızca bana keyif ve mutluluk veren yapmayı sevdiğim, içimi neşe ile dolduran şeyleri kendi tarzım ve düzenime göre, yaşadığımız bu HAYAT’ın içinde SADELİK içinde sürdürmeyi seçiyorum.
          Sağlığım için bana iyi gelmeyen her türlü negatif  duygulardan özgürleşerek, yiyeceklerden, insanlardan, nesnelerden ve beni aşağı çeken durumlardan, her zaman haklı olmayı bırakarak, kendimi sevmeye başlayınca daha az yanıldığımı gördüm. Geçmişte yaşamaya devam etmeyi ve gelecek hakkında endişelenmeyin reddettiğim anda ALÇAK GÖNÜLÜLÜK’le her günü, gününde yaşıyor olmam, her şeyin gerçekleştiği, ŞİMDİ’yi, MEMNUNİYETLE yaşıyorum.
         Zihnin her zaman rahatsız ve hasta edebileceğini, ancak aklım kalbime bağlandıkça, değerli bir müttefik haline geldiğinde, kalbin bilgeliği HAYAT  yolculuğunda her kapıyı açabildiğini farkettim. Kendimle ya da başkalarıyla  tartışmaktan, çatışmaktan ya da her hangi bir sorun yaşamaktan korkmamıza gerek olmadığını, yıldızların, gezegenlerin bile çarpışıp yeni bir dünya kurduklarını gördüm. 2019 yılından itibaren, değişen dünyanın, değişen doğanın, değişenen ekonominin, değişen insanlığın bir HAYAT  döngüsü olduğunu bildiğin takdirde, farkındalığını farkedip, aldığın derslerden öğretiler çıkarabiliyorsan, sen bir ışık işçisisindir. Bu HAYAT’ta diğer insanlara yol gösterensindir.
          Kendi tekâmül yolculuğun da değiştirmen gereken tek kişi sensin, sana iyi gelmeyen her şeyi farket ve onları yaşam alanından çıkarmayı dene mesela…zamanla kalabalığın içinde yalnızlaştığını göreceksin işte o zaman kendininde gördüğün toksitleri farkedip, fazla olan herşeyi temizler ve arınırsın. Kibrini, cehaletini, yargılarını ve en önemlisi de başkalarını suçlama alışkanlığını…Sen arındırdıkça kendini, aklın ve irfanın kendiliğinden gelişecek. HAYAT’a bakış açın değişecek ve her şeyi kabule geçeceksin. Eleştirmemeyi, yargılamamayı öğreneceksin ve unutma; dışarıda  binlerce eleştirilecek, yargılanacak insan var. Ama değiştirebileceğin tek kişi SENSİN…
         HAYAT  bir şeyler hakkında  endişelenmek için çok kısa.Hayatın kendi başına bir anlamı yoktur. Hayat bir anlam oluşturma fırsatıdır. O yazılacak bir şiir, söylenecek bir şarkı, edilecek bir danstır. O senin kendinle münasebetine has birşeydir.
         Üç yıl önce kaybettiğim benliğimi ararken kendimi şiir yazarken buldum. Oysa bundan 10 yıl önce bir şiir yorumlamıştım ve sosyal medyada paylaşmıştım. Çocuklarım tarafından eleştilmiştim. Kadere bak şu an “KALBİMDEKİ AŞK “İsimli kitabımın sahibiyim. Bu arada şiir yazarken Aile Danışmanı eğitimi alıyordum. Bir insanın özbenliğinin,özgeveninin ne kadar önemli olduğunu farkettim. Kitabım çıktıktan sonra Ahşap Oymacılık kursuna gittim ve kadın girişimciliğin ilk adımını attım. Kadın üreticilerin Ahşap Oyma mesleğini yapması cesaret işi. İlk başlarda zor gibi gelsede aslında öğrenince zor olmadığını anlıyor insan, sadece kuvvet ve sabır gerektiğini öğrendim. Iskarpela tutmasını öğrendikten sonra, ahşabı iyi tanımak gerekiyor, ahşapta su yönü diye birşey vardır onu tersten oyarsan kırılır ya da dağılır. Bunu öğrenmekle başlıyor ahşap oymacılığın macera serüveni.
Yaptığımız ürünler iç mimarisinde ev dekorasyonunda kullanılan, yemek masası, ayna çerçevesi, yatak odası, drasuar, duvar panoları, sehpalar, kavukluk, sandık, takı kutusu akla gelebilecek her şey.
AHŞAP kokusunun insana yaşam sevinci verdiğini biliyormuydunuz?
Tamamen insanı pozitif yönde etkiliyor ve insanın üzerindeki negatif enerjiyi alıyor ve rahatlatıyor. İşine odaklanıp hiç bir şey düşünmüyorsun, ne saatler yetiyor ne de zaman yetiyor çalışmaya…
Üzüldüğüm tek konu, severek yaptığımız eserlerin satışını sağlayamamak.
Elimizden tutan olsa, bize bir kapı açılsa ve yaptığımız işi dünyaya tanıtsak….Evet Dünyanın bir çok ülkesinde ahşap oyma, ahşap oyuncaklar heykeller yapılıyor lakin bizim Osmanlı ve Selçuklu dönemine ait motifleri ahşabın üzerinde nakış nakış kim işliyor. Bize açılan kapılarda, Tarihimizden yansıyan bu tasarımlar ve motiflerle yapılan ürunlerimjz  dünyada pazarlama ihracatımızı artırır. Tek elle Iskarpelayı eline alda oy bakalım yapabilirmisin. Bir elin nesi var iki elin sesi vardır.
         BURDA Kİ AMAÇ;
Farkındalıkla düşünmeye ve eyleme gerçirmeye yönelik bir temel oluşturarak, zihnin süreçlerini bedensel duyumlarla gözlemleyerek kişisel bir iç görü başlatmakla birlikte pozitif değişimin ve dönüşümün bireyden bütüne yayılmasını amaçlamaktadır.
Parçalarımızı, seçimlerimizi, yaşam çizgimizi, dışsal etkileri keşfederek kendimizle ve çevremizle olan iletişimimizi dengelemektir.
      Çocukken hayal ettiğimiz yerin çok uzağında olduğumuzu fark ederiz. Birikmiş yüklerin omuzlarımızın üzerinde olduğunu, büyük bedeller ödediğimizi ve ulaşmak istediğimiz hedefin tam tersi bir yönde olduğumuzu, defalarca aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlara ulaşmaya çalıştığımızı ve ne kadar zaman ve enerji kaybettiğimizi yaşayarak anlarız.
Değişimin artık kaçınılmaz bir gerçek olduğunu ya fark ederiz ya da bulunduğumuz alanda sıkışıp kalırız
Bütüncül Değişim insanlığın ve dünyanın gelişim süreçleri içerisinde insanın kendini içinde bulduğu sistemi, kültürü, durumu, ilişkisi ve dünyayı fark etmesi birçok farklı açıdan, zihinsel, bedensel, duygusal ve ruhsal farkındalığını destekleyerek yaşamla dengelenmesini hedefler.
        Hayat sana istediğin ve olumlu baktığın sürece güzel fırsatlar sunacaktır. Olumsuz düşündüğün an olumsuzluklar seninle birlikte hayatına yön verecektir. O yüzden iyi düşün iyi olsun. Bir şeyin imkansız olduğuna inanırsanız aklınız bunun neden imkansız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinizi inandığınizda, yada olumlu düşündüğünüz de, aklınız onu yapmak için çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar. Ya da bir konuyu olumlu düşündüğün an zihniniz sizi mutluluğa doğru adım atmanız için çalışır.
        Aslında ihtiyacın olan herşeye sahipsin. Sen kendi hayatını önemsemediğinde, hep etrafındaki insanları mutlu etmeye çalışırsın. Bütün enerjini çevrendeki insanlar için harcadığında kendi değerini kaybedersin. Sonrada neden ben mutlu olamıyorum düşüncesiyle zihnine hapsolmuş, kendini sevmeyi etrafına AŞK ile bakmayı unutursun. Bir insan sabah kahvaltıda ne yediğini unutması önemli değildir. Önemli olan, insanın niçin yaratıldığı ve bu dünyaya geliş amacının ne olduğudur.
Bazen “HAYIR” demek en güzel cevaptır. Bunu göstermekten çekinmeyip ruhumuzu,zihnimizi ve bedenimizi doğru kaynaklarla besleyip,  etkileşim kurduğumuz içeriklere özen göstermeliyiz. Düzenli yapılan  şeyler  alışkanlık hale gelir ve alışkanlıklar hayatımızı kolaylaştırır…
         RUMİ der ki; Kalbin  okyanus büyüklüğünde, onun sırlı derinliklerinde kendini bul…
Eyy yüreğim yorulmadın mı daha?
Bırak benliğimi bende kalsın
Bu duygusallık, nedir?
Acı veriyorsun bana
Sanki bir meçhule koşuyorsun
Vazgeç artık kavuşsun benliğim
Eski coşkusuna.
Ey yüreğim yorulmadın mı? Daha
Ben, ben olmaktan çıktın
Kendini sevmez oldun.
Sen kendini sevmezsen, kim sever seni.
Sev ki;
Coştukça coşsun yüreğim
Yoksa;
Hırpalanıyor canımı, yakıyorsun.
Ey yüreğim  yanılmadın mı? Daha
Zihnini susturamıyorsun.
Söyle bana nasıl unutulur her şey
Senin hatanı günlerce yüzüne vuranlar
Seni ağlatırken, seni öldürüşlerine,
Defalarca sustun…neden?
Eyy yüreğim yeter artık sustukların.
Buram buram hasret kokuyor yüreğim
Aşka hasret,
Sevgiye hasret,
Ben kendime hasret.
Sevgi için bir soluk kadar yakın
Yıldızlar kadar uzak kaldım kendimden.
Uzansam yetişemiyorum
Yetişsem, ne hissedebiliyorum,
Ne de kendime dokunabiliyorum.
Tam vazgeçtim herşeyden derken,
Kendi özüme dönücem diyorum,
İçimdeki şeytan esir alıyor beni.
Gözlerimde bir korku
Şaşırmış gibiyim
Hayatın gerçekleriyle yüzleşiyorum
Bırakamadığım kalıplar
Hepsi yüzüme gizlenmişler…
Ey yüreğim yeter artık özgürleş kendinden
Ne kadar gizlesen de korkularını,
Burdayım der gibi gözlerinde.
Görmeyi seç…
Duygu yoksa özgürlük çoktur.
Para yoksa yaratıcılık çoktur.
Söylenecek söz yoksa nefes çoktur.
Nasip yoksa teslimiyet çoktur.
Sen hakka teslim ol.
Tüm benliğin, sevgin, sadakatın öz güvenin
Senin olsun…
Sen Aşk’sın…
EY YÜREĞİM
Gülen Gül

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here